Lisede edebiyat öğretmenim fantastik
edebiyattan haz etmediğini, o tarz saçma şeyleri okumayacağını söylemişti. O
zamanlar bunu oldukça garipsemiştim; bir kitabı okumadan onun üstünden bütün
bir alanı eleştirmek... garip gelmişti. Lakin öğretmenim de edebiyat açısından
öyle boşlanacak bir adam sayılmazdı. Bilgiliydi. Yani yorumunu bir anlamda
ciddiye almıştım.
Birçok defa, fantastik edebiyatın neden aşağı
görüldüğünü düşündüm. Oysa derinlere inildiğinde, Türk Mitolojisi oldukça
gelişkindir. Peki neden bizde fantazi edebiyatına ilgi az yada aşağılanır gibi
duruyordu? Buna kendime göre bir cevap bulduğumu düşünüyorum.
Öncelikle fantastik edebiyat denilince akla
ilk gelen isim olan Tolkien'den biraz bahsedelim. Tolkien, 1945 yılından 1959
yılına kadar Oxford Üniversitesi'nde edebiyat profesörlüğü yapmış, yani bu işte
oldukça ciddiye alınması gereken bir adam. Yani Tolkien bir eser
yayınladığı zaman, konumu gereği, bu eserin oldukça ciddi, insan hayatını
derinlemesine işleyen ya da ne bileyim, bildiğiniz klasik romanlar gibi bir şey
olması gerek. Toplum ve edebiyat çevrelerinin böyle bir baskısı mevcut değil
dersek yalan olur. Lakin Tolkien, bu kalıplardan sıyrılıp, dağlarından tutun
ırklarına hatta yeni dillere varana kadar farklı bir dünya tasarlamak ve onun içinde
yazmak istiyor. Yapıyor da. Her ne kadar 1937 yılında bastırdığı Hobbit, masal
olarak görünüp edebiyat çevresinde çok önemsenmese de; 1954 ve 55 yıllarında üç
cilt halinde Yüzüklerin Efendisi'ni yayınladığında, edebiyat çevrelerinde küçük
çaplı bir skandal yaşanmıştır. Sonuçta koskoca edebiyat profesörünün
yayınladığı esere bakın, haha!
Tarih oldukça acımasızdır. Tolkien'in yıllar
süren kapsamlı çalışması, yıllandıkça öyle bir etki yapmıştır ki; sadece
edebiyat değil sinema alanında da büyük ilgi görmüştür. Sonuçta, o edebiyat
çevrelerinde bulunan, ulu profesörlerimizin eserleri kendi ülkeleriyle sınırlı
kalmışken, Tolkien yeni bir çağda, ismi unutulmayacak yazarlardan biri
olmuştur.
Peki ben niye Tolkien'den bahsediyorum,
yazının konusu bu değil? Diye düşünebilirsiniz; fakat yanılırsınız. Çünkü,
günümüzde fantastik edebiyat her ne kadar gelişmiş, çoğalmış gibi görünse de
hepsinin temelinde O'nu görüyorsunuz: Orta Dünya'yı. Ve bundan kurtuluş yok.
İşte Tolkien'in yıllar süren, yeni bir dil yaratmaya kadar varan, kapsamlı
çalışmasının meyvesi budur. Köklerini ondan olan, geniş bir aile. Tolkien'in
fantazi edebiyattaki önemini daha iyi anlamak istiyorsanız; Yüzük Kardeşliği
kitabında Deniz Erksan'ın Çevrilmiş Bir Yapıta Önsöz başlığı altındaki
yazısını okuyabilirsiniz.
Şimdi gelelim Türkiye'ye. Neden bizde Fantazi
edebiyatı bir türlü 'o' tadı vermez. Öncelikle, yaşadığımız dönem itibarıyla
fantastik eserlerin yayınlanma şansının daha fazla olduğunu düşünüyorum. Çünkü,
yetişen nesil biraz Harry Potter biraz Buz Ve Ateş'in Dansı ile bunu yakalamış
gibi, sinema sektörü Star Wars, Avengers, Açlık Oyunları ve Labirent gibi
filmlerle yazarları, bu edebiyat alanında yazmaya teşvik de ediyor. Lakin belli
bir yaşı aşmış büyüklerimiz, bu edebiyat akımına asla yakalanmayacaklardır.
Nedeni de şüphesiz ki tarihimizdir.
Türkiye yakın tarihinde birçok savaşın
içinden çıkmak zorunda kalmış, hayatı daha ciddi yaşamak zorunda olan
ülkelerden biridir. Elbette bu bir bahane değildir, fakat şartlar bizi daha
sert konuların işlendiği bir edebiyata; drama ve acıya yöneltmiştir. Bu
yüzdendir ki, benim lisedeki edebiyat hocam fantastik eserleri saçma bulur.
Çünkü onun edebiyat dönemine göre bu eserler saçmadır ve bir anlamları yoktur.
Darbeyi görmüşler, ülkenin içinden geçtiği sıkıntılı günlere tanık olmuşlardır
ve kendilerince haklıdırlar. Bu yüzden, o nesli yakalamaya çalışmak boşa bir
çaba olacaktır.
Gelelim günümüze. Bana göre fantastik
edebiyata atılacak yazarların en önce karar vermesi gereken şey şudur: Ben
bunu, elimde kolay yazabileceğim, kafadan sallayabileceğim bir dünya olduğu
için mi yazacağım yoksa gerçekten, içinde yaşadığım ve okuyanın da içinde
yaşamak isteyeceği bir dünya olacağı için mi? Bu yazara kalmış. Ve ilk türden
eserlerin yayınlanma şansı nedir bilmem ama kalıcı olma şansı yoktur. Gelelim
ikinci noktaya. Türkiye üzerinden yazılacak fantastik eserin zorluklarından
biri altyapıdır şüphesiz. Her ne kadar bu alanda güçlü eserler veren
yazarlarımız olsa da elimizde dünya piyasasına sokabileceğimiz, ciddi bir eser yoktur.
Bu da ülkemizdeki fantastik edebiyatın alt yapı sorununa yol açar. Bunu biraz
daha açmak gerekirse.
Şimdi, elimize Yüzüklerin Efendisi'nden
başka, son döneme damgasını vurmuş fantazi eserleri ele alalım: Bir tanesi,
benim oldukça güzel bulduğum Harry Potter'dır ve diğeri de Taht Oyunları'dır.
Önce Taht Oyunları'na bakalım. Şüphesiz ki Taht Oyunları'nı daha da popüler
hale getiren dizisidir; fakat alıp okuduğunuz da edebi dilinin de oldukça iyi
olduğunu görebilirsiniz. Fakat yaratılan bu yeni dünyada da O'nun etkisini çok
açık bir biçimde görebilirsiniz. Peki Taht Oyunları'nı kurtaran ne? Yazarın da
söylediği gibi tarihtir! Yani, Martin; oluşturduğu fantastik dünyayı, Orta
Dünya'dan kurtarabilmek için, içine tarih katmış ve en önemlisi gerçekliği hissedilir
seviyeye çıkarmıştır. Yani adam akıllı bir baş karakter yoktur. Bu da,
okuyucuyu içine çekebilmesine neden olur.
Gelelim Harry Potter'a. Öncelikle HP'nin
dili, TO'ya göre daha basittir. Lakin, bu kötü olduğu anlamına gelmez, aksine,
okuduğunuz zaman sahneler gözünüzün önünde canlanır. Yani hayal gücünü harekete
geçirir. Peki HP'yi ayıran nedir? En basitinden bize, kendi dünyamızın içinde
yeni bir yol açmıştır. Yani, yeni bir dünya oluşturmak yerine Rowling, anlık
bir ilhamla, sihir ve büyüyü bizim dünyamıza getirmiştir. Ve bunu kitaplarında
o kadar güzel kullanmıştır ki, çocuklar için yazılamasına rağmen, her yaştan
okuyucuyu etkisi altına alabilmiştir.
Peki, bu iki eserin vurucu noktası nedir?
Elbette yaşadıkların ulusun edebiyat temelidir! Çünkü Rowling, İngiltere'de,
Tolkien'in eserini verdiği, temellerin yıllar önce atıldığı bir çevrede eserini
sunmuştur. (burada bahsettiğimiz yayınlatma zorluğu değil, okuyucudur.) TO'nun
durumu da farklı değildir. İngilizlerle, dil açısından ortak bir değere sahip olmalarının
yanında, süper kahraman filmleriyle halkın içinde fantastik dünya neredeyse yer
etmiştir. Hatta Martin'e, American Tolkien diyecek kadar yakındır bu çevreler
ve temeller.
İşte, bizim ülkemizde fantastik edebiyatın en
temel sorunu budur: yani temelin kendisi! Bizim, yazacağımız fantastik
eserlerin, gerek coğrafi konumumuzdan, gerekse kültürel açıdan bu topluma göre
değişim göstermiş, adapte olmuş olması gerekiyor şüphesiz. Fakat bu değişim;
hadi Osmanlı'da bir fantazi yazalım ya da Eski Türkler ejderha ile kapışsın,
gibi olursa pek işe yarayacağını düşünmüyorum. Çünkü unutmayın ki Tolkien
sadece ülkesinde değil tüm dünyada bir temel atmıştır. Bu yüzdendir ki
Türkiye'de fantazi edebiyatında kalıcı olmak isteyen yazarlar için işler
oldukça zordur. Çünkü önlerinde, çevresine uyum sağlamış ve kendisini kabul
ettirmiş öncü bir eser yoktur.
Bazıları, bunun doğru olmadığını düşünebilir
elbette, önceki yıllarda yazılmış çok önemli eserler vardır belki bilemiyorum.
Fakat bu, bir şekilde insanları yakalayamamış demektir. Günümüzde İhsan Oktay
Anar gibi yazarlar bu temel için katkıda bulunmaktadır ve edebi dilleri oldukça
iyidir. Lakin, yukarıda değindiğim noktaları karşılayan bir eser mevcut
değildir. En basitinden, okuduğunuz bir fantastik eserde isimleri değiştirin;
ailenizdeki insanların ismini koyun, arkadaşlarınızın ya da kafadan sallayın.
Eserin ne kadar yabancılaştığını fark edeceksiniz. Oysa ki onu ingilizce bir
isimle okurken bu kadar yabancılık çekmezsiniz. İşte bunun nedeni, oluşum
aşamasında diyebileceğimiz o temeldir. Açıkçası ben bu temelin önümüzdeki on
beş yıl boyunca oluşabileceğini sanmıyorum. Tabii önümüzdeki on beş yıla
ülkenin durumu ne olur(!) o da ayrı bir konu. Kaldı ki böyle bir eser
ortaya çıktığı zaman, değerinin hemen anlaşılacağını da düşünmüyorum; fakat
uluslararası camia,gerek filmlerinde gerek edebiyatında, fantastik
bir dünyanın açlığını çektiği sürece bir şekilde eser, kitleye ulaşacaktır.
Kerem bir an tereddüt etti; fakat Mahmut
ayağa kalktığı anda onun işini bitirebilirdi. Başka çaresi yoktu, asasını
kaldırdı: Kurusio! :)
Dipnot: Türkiye'de düzenlenen bazı bilim-kurgu öykü yarışmaları, ödülleri kendi içinde döndürmeye devam eder, iyi yazdığına şüphe etmediğim; fakat ortalama bir yazar olmaktan ileriye gidemeyecek insanları teşvik etmeye devam ederse korkarım ki o temeller hiçbir zaman gerektiği kadar ciddi bir duruş sergileyemeyecektir.
Dipnot: Türkiye'de düzenlenen bazı bilim-kurgu öykü yarışmaları, ödülleri kendi içinde döndürmeye devam eder, iyi yazdığına şüphe etmediğim; fakat ortalama bir yazar olmaktan ileriye gidemeyecek insanları teşvik etmeye devam ederse korkarım ki o temeller hiçbir zaman gerektiği kadar ciddi bir duruş sergileyemeyecektir.